Doğum Lekeleri Nasıl Geçer

Şubat 3, 2010

Bebekler doğduklarında var olan ve genel olarak “doğum lekeleri” olarak tanımlanan birçok yaygın doğum lekesi bulunmaktadır. Doğum lekeleri, kan damarları (kan damarları kökenli urlar veya hemanjiyom olarak adlandırılır) yada pigment hücreleri (ben, et beni olarak adlandırılır) gibi normal olarak deride bulunan yapıların aşırı büyümesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Nedeni bilinmemektedir. Doğum lekeleri, birçok bebek için önemli sorunlar yaratmadığı gibi, çoğu herhangi bir tedavi gerektirmez.

• Doğum lekeleri çok yaygındır
• Nedeni bilinmemektedir
• Doğum lekelerinin çoğu sorun yaratmaz
• Doğum lekelerinin çoğu tedavi gerektirmez
• Doğum lekelerinin birçoğu zamanla yok olur

Farklı doğum lekeleri nelerdir, nerelerde oluşurlar ve nasıl tedavi edilirler?

MİLİA
– Yeni doğmuş bebeğin yüzünde bulunan, sivilceye benzeyen küçük beyaz yumru ya da kistlere denir.

– Kıl foliküllerinde oluşan yüzeysel deri kistleridir.

– Alında,burun ve yanaklarda 1 mm çapında beyaz şekilde görülürler.

– Birkaç hafta içinde kendiliklerinden düzelirler.

Miliaria (Ter Retansiyon Sendromu)

– Ter kanallarının mekanik tıkanması sonucu geçici , toplu iğne başı büyüklüğünde kabarcıklardır.

– Genellikle sıcak ve nemli çevre koşullarında oluşur.

– Daha çok kıvrım yerlerinde görülür.

– Çocuğu serin yerde tutmalı ve banyo uygulanmalıdır.

Zararsızdırlar ve tedavi ile kendiliğinden yok olurlar.

Yeni doğanın Toksik Eritemi (Erytema Neonatarum)

Belirtiler

Kırmızı bir yüzey üzerinde kendini beyaz sivilceler ya da kabarcıklarla belli eden bir döküntü. 5-6 mm çapında ortaları pire ısırığına benzer sarımsı beyaz lezyonlardır.

Nedeni bilinmemektedir.

Özellikle doğumdan sonra ikinci günde görülürler. 1-2 haftada kendiliğinden kaybolur.

Normal zamanında doğmuş bebeklerde takriben yüzde 50’si (premetüre bebeklerde daha az) doğumdan 1 ila 3 gün sonra toksik eritem geliştirirler. Genellikle yüzde , karın bölgesinde ve kol ve bacaklarda meydana gelir ve pire ısırığını andırır.

Döküntüleri zararsızdır ve hiçbir tedavi gerektirmez , genellikle birkaç gün içinde geçer.

Yeni Doğan Aknesi (sivilce)
– Anneden geçen hormon etkisine bağlı, daha çok yanaklar, çene ve alında görülen bir akne vulgaris tablosudur.

– Daha çok erkek çocuklarda rastlanılır.

– Kısa sürede iyileşir. Genellikle tedavi gerektirmez.

– Uzun süre devam eden vakalarda lokal tedavi uygulanabilir. Kortikosteroid içeren deri merhemleri yeni doğanlarda kullanılmamalıdır.

Kan Damarları Kökenli Doğum Lekeleri (hemanjiyom)
En yaygın hemanjiyom, yenidoğan bebeklerde yüzde 50’ye varan oranda boynun arka tarafında kırmızı düz bir leke olarak görülen salmon lekesidir. Bazen baş ya da boynun başka yerlerinde de oluşabilir. Yüzde oluşan salmon lekelerinin çoğu beş yıl içinde geçer. Ancak, boynun arka tarafındaki lekelerin kalma olasılığı fazladır.

Kan damarlarından doğan kabarık doğum lekesi gerçek hemanjiyom ya da çilek hemanjiyomudur. Bu leke, doğumda var olan salmon lekesinin tersine doğumdan birkaç ay sonra görülür. Altı ay içinde hızla büyüyerek, büyüklüğü yarım santimetreden birkaç santimetreye kadar değişebilen kırmızı kabarık ve yumuşak bir leke oluşturur. Bebeklerde yüzde 10’a varan oranda bu türhemanjiyom oluşabilir. Bu lekelerin çoğu tedavi edilmeden küçülür ve sonunda ortadan kaybolur. Bazen, göz, burun ya da ağız çevresi gibi belli alanlarda hızla büyüyen büyük bir lekenin tedavi edilmesi gerekebilir. Bu durumda, özel lazer tedavisi uygulanabilir. Bazen, doktorun verdiği ve ağız yoluyla alınan kortizonun kısa süre kullanılması bu büyük hemanjiyomlardan birinin büyümesini durdurur.

Pigment Lekeleri
Pigment lekeleri derinin üst tabakalarındaki normal pigmentlerin (melanosit/deriye renk veren hücre) artması sonucu oluşmaktadır. En yaygın olanı “Moğol Lekesi” olarak adlandırılan lekedir. Bu, en çok sırtın alt kısmında oluşan gri-kahverengi ya da mavi-gri renkli düz bir lekedir. Doğumda var olan bu lekeler zararsızdır. Buğday ya da koyu tenli bebeklerde daha yaygındır (Asyalı bebeklerin yüzde 90’nından fazlasında görülen bu lekenin Anglosakson bebeklerde görülme oranı yüzde 5’tir). Bu lekeler zamanla kaybolur. Doğuştan olan Melanosit (et beni/doğum beni), doğumda ya da ilk bir iki ay içinde ortaya çıkabilen ve pigmentlerin (deriye renk veren hücrelerin)büyümesi sonucu oluşan zararsız bir lekedir. Büyüklükleri milimetreden birkaç santimetreye kadar değişebilen bu lekeler, düz olan Moğol lekeleri ile karşılaştırıldığında, kabarık, kolaylıkla görülebilen ve hissedilebilen lekelerdir. Doğuştan olan birçok et beni, herhangi bir kanser riski taşımaz ve bu nedenle tedavi gerektirmez. Bununla beraber, bazen 20 santimetreden büyük olanı cilt kanserinin gelişmesinde risk faktörü oluşturabilir. Bu tür büyük et benleri için var olan tedavi yöntemleri ameliyatı ya da bazen lazer tedavisini kapsamaktadır.Çiller normal olarak doğumdan sonra oluşur. Pigmentlerin (deriye renk veren hücreler) ürettiği boya maddeleri ile renkleri koyulaşır. Çiller, çocukluk döneminde yanaklar, ellerin üst kısımları ve dirsekle bilek arası gibi vücudun en fazla güneş gören yerlerinde normal ile aşırı güneş ışınlarına maruz kalma sonucu oluşmaktadır. Çil oluşumu güneşten korunma ile önlenebilir. Et benlerinin çoğu doğuştan olmayıp, çocukluk ya da ergenlik çağında ortaya çıkabilir.

kaynak: Doğum Lekesi Tedavisi


Sigarayı Bırakmanın Etkili Yolu

Şubat 3, 2010

Tütünün içinde doğal olarak bulunan bir uyuşturucu olan Nikotin, en az Eroin ve Kokain kadar bağımlılık yapmaktadır. Fazla dozda alındığında nefes alıp verme kaslarını felç ederek insanı öldürebilir. Ancak sigara içerken daha küçük dozlarda alındığından vücut bu Maddeyi atabilir; bu sebeple insanı hemen öldürmez. Dumanı içinize çektiğinizde nikotin ciğerlerinize taşınır, çabucak kan dolaşımına karışır, kalbe ve beyne gider. Sigaradan kurtulmanın en etkili yollları haberimizde…

Nikotinin ilk dozu kişiye uyanıklık hissi verir, sonrakiler ise sakinlik ve rahatlama hissi getirir. Nikotin, kalbi, damarları, Hormon sistemini, vücut metabolizmasını ve beyni etkiler. Kalp atışını Dakikada 2-3 atış arttırır. Vücut sıcaklığını düşürür ve bacaklar ile ayaklardaki kan dolaşımını yavaşlatır.

Sigara dumanında Hava pasajlarını ve ciğerleri rahatsız eden kimyasallar vardır. Bunları içinize çektiğinizde vücut öksürerek kendini korumaya çalışır. Sabah öksürüğü ise farklı bir sebepten doğar. normalde hava geçişlerinde siller bulunur, bunlar yabancı maddelerin ciğere girmesini engellemek için dışarı doğru hareket ederler. Duman, bu süpürme işlemini yavaşlatır, bu sebeple de dumandaki bazı zehirli maddeler ciğerde kalmaya devam eder. Fakat insanlar uyuyunca bu siller iyileşerek yeniden çalışmaya başlar. Kişi uyanınca da daha önceki Günden kalan zehirli maddeleri atabilmek için ciğerler harekete geçer. Ancak sürekli sigara içilmesi sillerin hareket kabiliyetini öldürdüğünden Havadaki bakteriler ve virüsler çok daha kolayca ciğerlere girebilir.

Neden Bırakmalı?
İnsanların sigarayı bırakma nedenleri arasında Sağlık birinci sırayı almaktadır. Sigara Akciğer Kanserinin yanı sıra, ağız, gırtlak, böbrek, pankreas ve Rahim Kanserine de yol açmaktadır. Sigara içenlerin kalp krizi geçirme riski, içmeyenlerin iki katı kadardır. Sigara alışkanlığı, Damar Sertliğinin de temel sebeplerinden biridir. Bunun dışında kronik bronşit ve pek çok solunum yoyu hastalığına da yol açmaktadır. Bayanlar için başka riskler de sözkonusudur. 35 yaşın üzerindeki sigara içen ve doğum kontrol hapı kullanan bayanlarda kalp krizi riski çok yüksektir. Düşük yapma ve normalden küçük bebek doğum riski de fazladır. Ayrıca, sigara içenler sadece kendi sağlıklarını değil, çevrelerindeki insanların sağlıklarını da riske atmaktadırlar.

Sigarayı bırakmakla Elde Edilecek Yararlar Şunlardır:
Sigarayı bırakanlar içmeye devam edenlerden daha uzun yaşar. Sigarayı bırakmak, akciğer kanseri, kalp krizi, kronik akciğer hastalıkları ve solunum yolu hastalıklarına yakalanma riskini azaltır. Sigarayı bırakanların sağlıkla ilgili şikayetleri azalır. Yiyeceklerin tadını ve kokusunu çok daha iyi almaya başlarlar. Kendilerini çok daha iyi hissederler, eğer bu enerjiyi düzenli yürüyüşler veya başka türlü bir spora dönüştürmeyi başarırlarsa düzenli spor yapmanın getirdiği başka avantajları da elde edebilirler. Bu, sigarayı bırakınca alınabilecek kilolarla ilgili sorunlara da çözüm getirmiş olacaktır. Ayrıca, sigara içmek maliyetli bir iştir. Sigarayı bırakınca, bu masraf sona ermiş olacaktır.

Nasıl Bırakmalı?
Sigarayı bırakabilmek için üç basamağı geçmek gerekir: 1) Karar verme, 2) Hazırlanma ve 3) Devam etme.
1• Karar Verme
Neden bırakmak istediğinizi düşünün. Herkesin kendine göre sebepleri vardır. Bırakabilmek için gerçekten istemeniz gerektiğini unutmayın. Eğer daha önce birkaç kez bırakmayı denediyseniz. Bilirsiniz ki insan yeniden başlamak için binlerce anlamsız, gerçekte hiç de mantıklı olmayan birçok bahaneyi akla yatkın hale getirir ve tekrar başlar. Bunu engellemek için motivasyonunuzun çok iyi olması gerekir. Kendinizi böyle bir başarısızlıktan alıkoymak için bırakma nedenlerinizi kendi sözcüklerinizle kağıda dökün. Dayanamayacağınızı düşünüp tekrar başlamayı istediğinizde önce bunları okuyacağınıza kendinizi ikna edin. Eğer daha önce bırakmayı denediyseniz neden tekrar başladığınızı da yazabilirsiniz. Tekrar başladığına pişman olmayan insan yoktur. Ama şunu da akılda tutmakta yarar var: İlk iki haftadan sonra dayanmak çok daha kolaylaşır ve yeniden başlama olasılığı büyük ölçüde azalır.
2• Hazırlanma

Bunun için aşağıdaki faktörleri göz önünde bulundurmak gerekir:
• Ne kadar zamandır sigara içiyorsunuz?
• Günde kaç tane içiyorsunuz?
• Sizi sigara içmeye iten nedenler nelerdir?
• Düzenli bir plana göre mi içiyorsunuz, yoksa değişken mi?
• Sabahları çok yoğun sigara içme isteği duyuyor musunuz?
• Daha önce bırakmaya çalıştınız mı?
• Bırakırken neden sorunlar yaşadınız?

Sigarayı bırakmak neden zordur?
Mark Twain “Sigarayı bırakmak kolay, ben bunu bin kere yaptım” demiş. Belki siz de defalarca bırakmaya çalıştınız. Neden bu kadar zorlandığınıza bakalım. Sigara iki tip bağımlılık yapar. 1-Fiziksel bağımlılık, 2-Psikolojik bağımlılık. Fiziksel bağımlılığın sebebi nikotindir. Sigara, içildikten sonra mutluluk uyandırdığından hemen hemen tüm sigara içenler gitgide içtikleri miktarı artırma eğilimindedirler. Sinir sistemi nikotine adapte oldukça içilen miktar artar, böylece kandaki nikotin miktarı da artar. Daha sonra belli bir düzeye erişince, tiryaki bu düzeydeki nikotin miktarını sağlamak için sigara içmeye devam eder. Sigarayı bırakmaya çalıştığınızda vücudunuz hem fiziksel olarak nikotinin eksikliğine reaksiyon gösterir, hem de diğer yandan psikolojik olarak bir alışkanlıktan kurtulmanın zorluğuyla yüzyüze kalırsınız. İkisini birden göğüslemek oldukça zor bir iştir.

Nikotin eksikliği sebebiyle şu semptomlar görülebilir:
Depresyon, sinir bozukluğu, kızgınlık, hassasiyet, uyuma güçlüğü, konsantrasyon bozukluğu, başağrısı, yorgunluk, iştah artışı. Bu semptomlar kişiyi yeniden sigaraya başlamaya sevkeder, çünkü nikotin seviyesi eski düzeye çıkınca semptomlar kaybolur. Semptomlar son sigaranızdan sonra 48 ila 72 Saat içerisinde doruğa çıkacaktır. Daha sonra azalarak birkaç Gün ila birkaç hafta sürebilir.

Bütün sıkıntılara rağmen, bu güçlüklere katlanmak için pek çok sebep vardır ve sigarayı bıraktığınız için asla pişman olmazsınız.

Öte yandan, psikolojik bağımlılığı aşmak belki de işin daha zor kısmıdır. Edinilen alışkanlıkları ortadan kaldırmak kolay değildir. yemekten sonra, çok yorulduğunuzda, stresli olduğunuzda, keyifli olduğunuzda, Arabaya bindiğinizde, sabah uyandığınızda vb. siz tüm bu durumlarla ilgili, kafanızda bağlantılar kurdunuz. Artık bu gibi durumlarda otomatik olarak sigara yakmak gibi bir alışkanlık edindiniz. Bırakırken bu bağlantıları kırmanız gerekecektir. Bunun için en iyi yöntem, bir süre için eski alışkanlıkları değiştirmeye çalışmaktır.

Bıraktıktan sonra vücudunuzda neler değişecek?
• Eğer rejim yapıyorsanız; hiç zorlanmayacaksınız. Kendinizi tutabilirseniz, kilo almazsınız. Rejim yapanlar, bu konuda deneyimli ve avantajlıdır. Sigarayı bırakınca kendinizi çok daha enerjik hissedeceksiniz. Üşenmeyin, spora başlayın. En kolayı yürüyüş yapmaktır. Eğer sigarayı bırakmanızı destekleyen birileri varsa, onlardan size eşlik etmesini isteyebilirsiniz.
• Eğer rejim yapmıyorsanız (veya yapamıyorsanız); belki de iradenize hakim olamadığınızı düşünüyorsunuz. Sigarayı bırakan biri, yemek yerken de kendini kontrol edebilir. Siz çok daha zor bir işi başaracaksınız. İkisini bir anda yapamam diyorsanız; bir iki kilo alırım diye kaygılanmayın. Bu kiloları sonra verirsiniz. Böylece kendinize hakim olabildiğinizi kanıtlayacak, gerçekten istemenin ve kararlı olmanın ne kadar önemli olduğunu göreceksiniz.

Sigarayı bırakınca vücutta ne gibi değişiklikler meydana gelir?
• 20 Dakika sonra: Kandaki Karbondioksit seviyesi normale döner.
• 8 saat sonra: Kandaki karbondioksit seviyesi normale döner
• 24 saat sonra: Kalp krizi riski azalmaya başlar
• 2 hafta – 1 Ay sonra: Dolaşım düzelmeye başlar. Akciğerlerin kapasitesi %30 artar.
• 1 – 9 ay sonra: Öksürme, yorgunluk, nefes darlığı azalır. Ciğerlerdeki siller normal işlevlerini yapabilir hale gelir. Siller ciğerleri temizleyerek enfeksiyon riskini azaltırlar.
• 1 yıl sonra: Koroner kalp rahatsızlıkları riski sigara içenlerin yarısı kadardır.
• 5 yıl sonra: Kalp krizi riski sigara içmeyenlerle aynı düzeye iner.
• Sigarayı bırakmanın sosyal açıdan sağlayacağı faydalar: Kontrolün kendinizde olduğunu, iradenizin ne kadar kuvvetli olduğunu hissedersiniz. Kendinize güveniniz artar. Daha sağlıklı görünürsünüz. Aileniz daha sağlıklı olur. Egzersiz yaparken zorlanmadığınız için daha sportif olursunuz, bu da görüşünüzü değiştirir.

kaynak: Sigarayı Bırakmanın Yolları


Saç Ektirmek

Ocak 20, 2010

Saç ekimi yaptırmaya karar vermeden önce hastanın doğru doktoru ve merkezi, doktorun da doğru hastayı seçmesi çok önemlidir. Saç cerrahisinde gelişen teknoloji ve buluşlara paralel olarak “saç ekimi adayı”nın birincil beklentisi olan doğal görünümlü saç ekimi, doğru kriterler uygulandığında, ekimi yapan doktorun yetkinlik ve deneyimine bağlı olarak artık mümkündür.

Öncellikle saç dökülmenizin sebebinin bir dermatolog tarafından değerlendirilip, saç dökülmenizin sebebinin kesin olarak ortaya konması gerekir. Daha sonra saç ekimi de dahil ilaç ve diğer tedavi yöntemleri üzerinde konuşulup doğru yolun belirlenmesinde yardım alabilirsiniz.
Erkeklerde ve kadınlarda saç dökülmesinin en önemli sebebi kalıtımsal sebepler olmasına rağmen; bağ dokusu hastalıkları, demir ve diğer vitamin eksiklikleri, hormonsal anormallikler de saç dökülmesi ile sonuçlanabilen hastalıklardır. Her bir sebep için farklı tedavi seçenekleri vardır. Kalıtsal saç dökülmesinin tedavisinde FDA sadece erkeklerde finasteride ve minoksidil 5%, kadınlarda ise sadece minoksidil 2% ye onay vermiştir. Ancak bu ilaçlar sadece kullanıldıkları dönemlerde etkili olup ilaç bırakıldıktan sonra etkileri ortadan kalkmaktadır. Diğer durumlar için ise altta yatan hastalığın sebebin tedavisi gerekir.
Saç ekimi androgenetik alopesi (kalıtımsal erkek tipi saç dökülmesi) de denilen kalıtımsal durum için en önemli alternatiflerden biri olup sonuçlar kalıcıdır. 1998 yılında folliküler ünite naklinin keşfi ile neredeyse tamamen doğal sac ekimi yapılabilmektedir. Saç ekim işlemine uygun adayın belirlenmesi tabi ki önemli bazı kriterlere bağlıdır ( yaş, saç dökülmesi miktarı, saçların alınacağı bölgedeki saç yoğunluğu, genel sağlık durumu gibi). Şu anda dünyada FUE ve FUT denilen iki ayrı yöntemle saç ekimi yapılabilmektedir. FUT (strip) yöntemi hemen hastaların tümüne uygulanabilirken, FUE daha küçük alanları kapatmada ya da daha az sac ekimi ne ihtiyaç duyulan durumlarda kullanılmaktadır. Tüm bu süreç konusunda uzman hekimlerce yürütülmeli, tedavi, seçenekleri tam ve doğru olarak sunulmalı, etkiler ve yan etkiler konusunda bilgilendirilmelidir. Unutmayın saç ekimi sonuçta kafanızdaki yoğun saçlı alandan ve estetik önemi olmayan bir bölgeden alan daraltma (FUT saç ekimi) veya seyreltme (FUE saç ekimi) ile alınarak yapılan bir taşıma işlemidir. Asla yeni saç oluşturmaz ve her hastada oluşacak sonuç farklılıklar gösterip deneyimli doktorca değerlendirilip sonucu tahmin etmeniz sağlanabilir.

SAÇ EKİMİ NİN TARİHİ

Saç ekimi ilk defa 1940 lı yıllarda bir Japon dermatoloji uzmanı olan dr. Okuda tarafından yapılmıştır. Ne yazık ki dr.Okuda 2.dünya savaşında hayatını kaybetmiş sac ekimi konusundaki bilimsel yayınları yıllar sonra keşfedilebilmiştir.

1970 li yıllarda Amerikalı dermatolog dr.Orentreich sac ekim işleminin kurallarını yayınlamış ve 1998 yılında yine Amerikalı dermatolog dr.Benstain folliküler ünite nakli ile tamamen doğal saç ekimi nin yapılabileceğinin temellerini anlatan bilimsel makalesini yayınlamıştır.
2002 yılından itibaren ise FUE denilen saçların birer birer alındığı yeni bir saç ekimi metodu tanımlanmış, 2005 yılında bu yöntem için kimlerin uygun olduğu ve sınırları netleşmiştir.
Şu anda incelemiş olduğunuz site, kişisel web sayfası olup, saç dökülmesi ve saç dökülmesinin tedavisini içeren, tamamen bilimsel verilere dayanılarak hazırlanmaya çalışılmıştır. Bildiğiniz gibi sağlık bilimi günler içinde kendini yenilemektedir. Saç ekim cerrahisi konusunda klinik çalışmaları takip etmekte ve uluslararası sac ekim cerrahi kongrelerine düzenli olarak katılmaktadır. Oluşan güncel bilgileri siteye aktararak saç dökülmesi ve saç ekimi konusunda bilgilenmek isteyen ziyaretçilerle paylaşmaktadır. Siteyi incelemeyi tamamladığınızda, erkeklerde ve kadınlarda saç dökülmesinin sebeplerini ve tiplerini, tedavi edilebileceğini ancak önemli olanın soruna yönelik çözüm alternatiflerinin sunulması ve doğru yöntemin belirlenerek saçla ilgili beklentilerin konunun uzmanı tarafından karşılanabileceğini belirtmektir.

1996 yılından bu yan Ankara, İstanbul ve İzmir gibi şehirler başta olmak üzere çok sayıda saç ekim merkezi faaliyete geçmiştir. Ancak sacekimi konusunda tüm bu saç ekimi merkezleri nin aynı standardı tutturduğunu söyleyemeyiz. Doğru merkezi belirleyebilmeniz için çok ciddi bir şekilde sac ekim merkezleri konusunda araştırma yapmanız gerekir. Saç ekimi fiyatları ve yasal uyarı konusunda ilgili kısımlara bakabilirsiniz.

Saç dökülmesi ve saç ekimi konusunda bilgiler içeren internet sitemizi nasıl kullanacaksınız? Neler bulacaksınız? Hızlı gözden geçirme;

Site saç dökülmesi, saç ekimi, medikal tedavi, saç ekimi forum gibi saç konusunda ana başlıklardan oluşmaktadır. Arama motorlarında saç ekimi merkezi daha çok sac ekimi, saç nakli, saç ekim gibi terimler kullanılarak aranmakta ve bunların hepsi aslında aynı anlamda kullanılan farklı terminolojileri ifade etmektedir. Bunun yanında sac nakli konusunda fue, fut, fue mi fut mu seçenekleri konusunda bilgiler veren hızlı erişim tab larını göreceksiniz. Fue ve fut sac ekimi yöntemleri ile ilgili saç ekimi forum bölümündende yardım alabilirsiniz. Ayrıca bize ulaşın butonundan adres ve iletişim bilgileri, internet ortamında doktorunuzla resimleriniz aracılığı ile iletişim kurarak saç ekim ine uygun olup olmadığınız konusunda bilgilenebilirsiniz. Aşağıdaki 3 ayrı sütundan ise ameliyatsız cilt gençleştirme, estetik ameliyatlar ve saç ekimi ve saç dökülmesi ile ilgili yerli ve yabancı web kaynaklarına ulaşabilirsiniz. İnternet sitemiz ile ilgili tespit edeceğiniz yanlışlar, eksikler ve katkılar için bize mail atabilirsiniz. Eleştirileriniz daha doğruyu yapmamız için katkı sağlayacaktır. Tüm tıbbi etik kurallar ana ilkemiz olup, amacımız sizi tamamen doğru bilgilendirmek olacaktır.

kaynak: Saç Ektirme


Cinsiyet Belirleme Yöntemi

Ocak 20, 2010

İnsanlar binlerce yıldır doğacak bebeklerinin cinsiyetlerini önceden belirlemek için bazı yöntemler uygulamaya çalışmışlardır. Ülkemizin de dahil olduğu bazı toplumlarda eskiden beri ve belki şimdi bile mal ve mevkinin nesilden nesile aktarılabilmesi açısından ailelerde erkek bebeğin önemi büyüktür. Bunun aksine son zamanlarda Almanya’da yapılmış bir çalışma, ailelerin özellikle ikinci dünya savaşından sonra daha çok kız bebek arzuladıklarını ortaya koymuştur.

Kuzey Amerika ve Avrupa ülkelerinin çoğunda yapılan çalışmalarda ailelerin doğacak çocuklarının cinsiyetini belirleme konusunda çok aşırı istekli olmadıkları görülmektedir.

Çağlar boyunca erkek bebek için “yanıp tutuşma” o kadar ileri boyutlara varmıştır ki, insanlar bunu sağlamak için “bilimsel yöntemler” bile keşfetmişlerdir! Bunlardan en ilginci eski Yunalıların sol testisi (erkek yumurtalığı) iple bağlama sonrası ilişkide bulunulduğunda erkek çocuk sahibi olunabileceği teorileridir. Bu teori daha sonra 18. yüzyılda daha da ileri götürülmüş ve Fransız soylularına dönemin bilim adamları tarafından erkek çocuk için sol testislerini aldırmaları bile önerilmiştir…

Doğanın dengesinin korunması açısından doğan kız çocuklarıyla erkek çocukları hemen hemen birbirine eşittir ve bu dengenin insan eliyle bozulması mümkün görünmemektedir. En son istatistiklere göre dünya genelinde 1050 erkeğe karşı 1000 kız bebek dünyaya gelmektedir. Erkek bebek sayısının hafifçe yüksek olmasının nedeni muhtemelen erkek çocuklarının çocukluk çağında kaybedilme olasılıklarının hafifçe yüksek olması ve genel olarak erkek ömrünün kadın ömrüne göre biraz daha kısa olmasıdır. Yani erkek bebekler daha fazla doğsa da dünyada erkek ve kadın sayısı muhtemelen birbirine oldukça yakındır.

Bebeğin Cinsiyeti Nasıl Belirlenir?

Sperm hücreleri hem X hem de Y kromozomu içerebilirler. Yumurta hücreleri ise her zaman X kromozomu taşırlar.

Yumurta hücresinin içine girmeyi başarabilen sperm hücresi X kromozomu taşıyorsa yeni canlı dişi, Y kromozomu taşıyorsa erkek olur.

Yani bebeğin cinsiyetini belirleyen her zaman erkeğin sperminde bulunan kromozomdur.

Yeni oluşan canlının kromozom kodu erkek ise 46, XY, dişi ise 46, XX olarak ifade edilir.

Günümüzde Doğacak Bebeğin Cinsiyetini Belirlemede Kullanılan Yöntemler

Günümüzde doğacak bebeğin cinsiyetinin belirlenmesine yönelik bilimsel yönü hiç olmayan veya zayıf olan yöntemler olduğu gibi, oldukça güçlü bilimsel temellere dayanan çeşitli yöntemler geliştirilmiş durumdadır. Bunlardan en gelişmiş olan ve tüp bebekle beraber uygulanan PGT (prekonsepsiyonel genetik tanı) yöntemi %100’e yakın sonuç vermekte, ancak ülkemizde isteğe bağlı uygulanamamaktadır.

Batıl İnançlar

Çocuğun cinsiyetini belirleyebilme arzusu insanları çeşitli inançlar geliştirmeye itmiştir. Halk arasında çocuğun cinsiyetini belirlemek için yaygın olarak kullanılan ancak bilimsellikten uzak inançlar bulunmaktadır.

Bunların bazıları şu şekildedir:

* Erkek çocuk sahibi olmak için bol kırmızı et tüketilmeli, tuzlu yenmeli, baba adayları gazlı içecekleri bolca tüketmelidir.

* Kız çocuk sahibi olmak için çiftler bolca balık eti ve sebze tüketmeli, kadınlar tatlı yiyecekler tüketmelidir.

* Erkek çocuk sahibi olmak için ilişkiden sonra kadın yerinden bir süre kalkmamalı veya ayakta ilişki pozisyonu tercih edilmeli, önce erkeğin orgazm olmasına izin verilmelidir.

* Kız çocuk sahibi olmak için misyoner (kadın altta) pozisyon tercih edilmeli, kadının ilişkiyi başlatmasına ve daha önce orgazm olmasına izin verilmelidir.

* Erkek çocuk sahibi olmak için gece saatlerinde ilişkide bulunulmalı, tercihen ay hilalde olmalı, ilişki için ayın tek sayılı günler tercih edilmelidir.

* Kız çocuk sahibi olmak için öğleden sonra ilişkide bulunulmalı, ayın çift sayılı günlerinde beraber olunmalıdır.

Bu inançların hangi bilimsel temellere dayandığı saptanamamış olduğundan güvenilmemelidir.

Çin Takvimi

Halk arasında yaygın olarak kullanılan yöntemlerden biri de Çin takvimidir. Çinlilerin bundan 700 yıl önce Pekin yakınlarında bulduklarını iddia ettikleri bu tablo, yine iddialara göre doğacak bebeğiin cinsiyetini %90 doğrulukla tahmin edebilmektedir.

Takvimde anne adayının gebe kalacağı yaş ile gebe kalınacak ayın kesiştiği kutuda yazan cinsiyet doğacak çocuğun cinsiyetidir.

Muhtemelen spermlerin mevsimsel özelliklerinden hareketle istatistikler kullanılarak oluşturulan bu tablo da bilimsellikten uzaktır.

kaynak: Cinsiyet Belirleme


Peeling Nedir

Ocak 18, 2010

Her ne kadar ilk peeling (derinin en üst tabakasının soyulması) uygulamalarına ait her hangi bir kayıt bulunmasa da tarih öncesi dönemlerde insanların bazı bitkileri derinin yaşlanmasının tedavisinde kullandıkları düşünülmektedir. Hekimlerin kozmetik amaçlı girişimleri Ebers Papiruslarında (M.Ö. 1560) kırışıklıkların düzeltilmesi, saç ve kaşların boyanması şeklinde tanımlanmıştır.

XX. Yüzyılın başlarında yüzün gençleştirme çalışmaları yeniden canlılık göstermeye başlamış 1903’lerde fenolle yüzdeki sivilce izleri ortadan kaldırılmaya başlanmıştır. 1905’de yine mekanik olarak zımparalar kullanılarak sivilce izleri ve lekeler tedavi edilmeye çalışılmıştır. Ancak bu çabalar çok fazla değerli bulunmamış olacak ki II. Dünya Savaşı sonuna kadar bu konuda fazla çalışma yapılmamıştır.

1950’lerde derinin yüzeyel tabakasının soyulmasının önemi anlaşılmaya ve modern teknikler geliştirilmeye başlanmıştır. Benzer şekilde kimyasal yöntemlerle de yüz soyma uygulamaları 1950’lerde üzerinde çok durulan konulardan olmuştur. Günümüzde de lazer de dahil olmak üzere peeling ajanları iyi tanımlanmış ve etkileri iyi bilinmektedir.

peeling 2Yüzeyel peeling

Yüzeyel peeling ile derinin en üst tabakası uzaklaştırılır, böylece ince kırışıklıklar ortadan kaldırılmış olur. Deri gözenekleri de belirsiz ve deri daha pürüzsüz hale gelir. Yüzeyel peeling ile ince kırışıklıklar ortadan kaldırılırken alın, gözün dış kısmındaki kaz ayağı bölgesindeki ve kaşların arasındaki kırışıklıklar ortadan kaldırılamaz.

Yüzeyel peeling uygulandığında derinin en üst tabakası bir kaç gün içerisinde dökülür. Bu nedenle hafta sonu uygulanırsa hafta başında normal günlük aktivitelere dönülebilir. Yüzeyel peelingden en iyi sonucu almak için 5-6 ay süresince her ay peeling yapılması uygundur.

Yüzeyel peeling için
* glikolic asid,
* resorsinol,
* salisilik asid gibi maddeler kullanılmaktadır. Bu maddelerin değişik ticari adları vardır.

peeling 3Derin peeling (fenol peeling)

Derin peeling denildiğinde genellikle fenol (phenol) peeling anlaşılmaktadır. Fenol ile yapılan soyma işleminden sonra kırışıklıklarda oldukça fazla düzelme elde edilmektedir. Sonuçları lazer ve dermabrazyondan daha iyidir. Bir defa uygulandığında yıllarca etkisi devam eder. Fenol peelingden önce her hangi bir ön hazırlığa gerek yoktur. Fenol peeling ile sivilce izleri ve hemen hemen tüm koyu lekeleri ortadan kaldırabilir.

Tüm bu faydalarına rağmen kalıcı bir açık renk oluşabilir. Bu durum bazen peeling yapılan ve yapılmayan yerlerin belirgin olarak görülmesine neden olmaktadır. Bu dezavantajı nedeniyle fenol peeling açık tenlilerde tercih edilir. Ayrıca peeling yapılan bölgelerin bronzlaşması yetersiz olmaktadır. Fenol peeling genel yada lokal anestezi altında, hastane yada ofis şartlarında yapılabilmektedir. Hastanede kalmaya gerek yoktur ve uygulamadan sonra değişik derecede ağrı ve rahatsızlık duyulur, bunun için ağrı kesiciler kullanılır. 7-10 süren şişlikler oluşur. İyileşmeden sonra ortalama 3 ay kadar süren bir kızarıklık olmaktadır. Diğer peeling uygulamalarında olduğu gibi güneş koruyucu faktörler kullanılmalıdır. Sonuç olarak açık tenlilerde oldukça etkili bir yöntemdir.

Orta dereceli (medium) peeling
(Trichloro acetic acid (TCA), Glycolic acid, Salicylic acid Peeling)

Medium kimyasal peeling cildin pürüzsüzleştirilmesinde ve canlılığının sağlanmasında oldukça etkilidir. İnce kırışıklıkları ortadan kaldırdığı gibi bazı cilt lekelerinin de tedavisinde etkili olur. Ancak akne skarlarının (sivilce izlerinin) ve derin kırışıklıkların tedavisinde etkili değildir.

Medium peeling ile ince kırışıklıklar ortadan kaldırılır, derideki pürüzler ortadan kaldırıldığı gibi ciltte kısmen sıkılaşma da sağlanır. Ayrıca yaşlılığa bağlı lekelerinde ortadan kaldırılması mümkündür.

En iyi sonucu almak için 4-6 ayda bir tekrarlanmalıdır. Diğer bir avantajı derin peelingin koyu tenlilerde leke bırakma ihtimaline karşı medium peeling de bu istenmeyen etki görülmez. Ancak peeling yapılmadan önce cilt bakımı gerekir. Her 2-3 ay da bir peeling tekrarlanır. Alınan olumlu sonuçların devamını sağlamak için cilt bakımına özen gösterilmelidir.

Peeling yapılmadan önce 1-1,5 ay süreyle glikolik asid, retin-A gibi ajanlar kullanılır. Retin-A derinin yüzeyel tabakasının uzaklaştırarak peeling için kullanılan maddelerin daha derine etki etmelerini sağlar.

Medium peeling ofis şartları altında 30-45 dk. içerisinde uygulanabilir. Uygulamadan önce ağrı kesici yada sakinleştiriciler verilir. Uygulama esnasında hafif bir yanma hissedilir. Yanma hissi 5-10 dk. devam eder.

İşlem tamamlandıktan sonra yüz bölgesine pomad sürülerek iyileşmesi hızlandırılır. Uygulama bittikten sonra her hangi bir rahatsızlık hissi duyulmaz. Yüz her gün 1-2 defa yıkandıktan sonra yine pomad sürülür. İlk gün yüzde kızarıklık görülür daha sonra kızarıklık kaybolup koyu bir renk alır, bir kaç gün içerisinde bu oluşan ince tabaka soyulup dökülmeye başlar.

Bu olay yaklaşık 1 hafta içerisinde tamamlanır. 1 hafta sonra normal günlük aktivite yada işe dönülür.
Medium peeling etkisi 6 ay- 2 yıl arasında değişir. Peeling sonrası düzenli cilt bakımı yapıldığında bu sürenin uzamasını sağlamak mümkündür.

kaynak: Peeling


Siyah Noktalara Son

Ocak 12, 2010

Acaba yüzümdeki siyah noktaları doğal yöntemlerle yok edebilir miyim? Öncelikle yağlı cipsler ve asitli içeceklerden uzak durmanız gerekiyor. Ayrıca gün içinde bol bol su içmelisiniz. Siyah noktaları bir uzmana temizletmeyi de deneyebilirsiniz. Evde yapacağınız karışımlarla kolaylıkla çözüme ulaşacaksınız. Evde şu karışımı hazırlayabilirsiniz;

1. YÖNTEM :
Bir yemek kaşığı yoğurda rendelenmiş bir limon kabuğu ve bir kaşık mısır unu ilave edin.

Bunu karıştırıp yüzünüze sürün ve 15 dakika bekletin. Ardından ovarak yüzünüzden çıkarın.

2. YÖNTEM :
Siyah Noktaları giderici KİLLİ MASKE

Siyah noktalar, cilt tipinizin yağlıya dönük karma olduğunu gösterir.

Haftada bir peeling yapmalısınız ve birer çorba kaşığı yulaf unu, kil, su ve kremi karıştırıp cildinize sürün 5 dk. bekletip ovalayarak çıkartın.

kaynak: Siyah Noktalara Çözüm


Akne Tedavisi

Ocak 9, 2010

Vücudumuzun bazı bölgelerinde oluşan akneler bizi oldukça rahatsız ediyor. Peki bunlardan kurtulmanın yolları nelerdir? Tedavi yöntemi nasıldır? Sivilceler nasıl meydana gelir? Sivilce tedavi edilebilir bir hastalıktır. Dermatolog kontrolünde düzenli tedavi gerekldir. Akne sivilce tedavisinde sabır ve doktorunuzla diyaloğunuzun devam etmesi çok önemlidir.

Sivilce (akne) nedir?

Sivilce cildimizde bulunan yağ bezlerinin hastalığıdır. Yağ bezleri, avuç içi ayak tabanı ve ayak sırtı hariç tüm vücutta mevcuttur. Yağ bezleri, en çok oranda yüz, sırt, göğüs ve omuzlarda bulunmaktadır. Bu bölgedeki yağ bezleri diğer vücut bölgelerine göre daha geniştir. Bu yüzden sivilce hastalığı en çok yüz ve sırt bölgesinde görülmektedir.

Sivilce ergenlik çağı hastalığı olarak bilinmesine rağmen, aslında tüm yaş gruplarını etkileyebilir. Yenidoğan bir bebekte bile sivilce görülebilir. Bazı kişilerde sivilce 40’lı yaşlarda, halen çıkmaya devam edebilir. Değişik yaş gruplarını tutabilen bir hastalık olan sivilce, daha çok genç erişkin hastalığıdır. Genellikle ergenlik döneminde ortaya çıkar. Sivilceden etkilenen kişilerin %85’i 12-24 yaş arasındadır. Sivilce genç kızlarda adet döneminden bir yıl önce başlayabilir.

Sivilce nasıl oluşur:

Temel olarak sivilcenin oluşum mekanizması dörde ayrılır:

1. Anormal foliküler (yağ kanalı) keratinizasyon (hücresel artış)

2. Artmış sebum (yağ) üretimi

3. Propionibacterium acnes (P.acnes) adlı mikrobun yağ (sebum) içinde çoğalması ve artmış iltahapsal yanıt (inflamasyon)

1. Anormal foliküler (yağ kanalı) keratinizasyon (hücresel artış)

Anormal foliküler keratinizasyon yağ kanalının içini döşeyen hücrelerde artış ve bunların kanal içine dökülmelerinde ve yapişkanlıklarında artıştır. Bunun sonucu olarak yağ bezinin kanalı tıkanır . Bu tıkaç nedeniyle yağ kanalı içinde yağ ve hücre artıkları birikir . Mikrokomedon denilen ilk sivilce öncüsü lezyon oluşur.

2. Yağ bezlerinden yağ salınımı artmıştır.

Yağ bezleri avuç içi ayak tabanı ve ayak sırtı hariç tüm vücutta mevcuttur. Yağ bezlerinin en geniş ve en çok sayıda olanları yüz, sırt, göğüs ve omuzlarda bulunur. Yağ salgılanması hayatın ilk 6 ayında yüksek orandadır . 6. aydan sonra bu oran düşer. Çocukluk çağı boyunca düşük kalır. Ergenlik dönemiyle birlikte yağ salgılanması çoğalmaya başlar. Tüm sivilce hastalarında ciltten yağ (sebum) salgılanması artmıştır. Sivilceli hastaların normal ciltli kişilere göre daha geniş yağ bezleri vardır ve daha fazla yağ salgılanır.

Yağ bezleri temel olarak hormonlarla kontrol edilir. Testesteron (erkeklik hormonu) deride dihidro testesterona dönüşür. Dihidrotesteron direk olarak yağ bezlerini büyüklüğünü ve çalışmasını arttırır.

Aslında sivilceli hastaların yapılan tetkiklerinde kan hormon seviyesi normal bulunmuştur. Ancak yağ hücrelerinde hormonlara karşı aşırı hassasiyet olduğu düşünülmektedir. Yani yağ hücreleri normal seviyedeki bir hormona, yüksek seviyedeki bir hormona verdiği gibi cevap vermektedir. Fazla yağ salgılanmaktadır. Ancak bazı sivilceli hastalarda hormonal dengesizlik de olabilir.

3. Propionibacterium acnes (P.acnes) adlı mikrobun yağ (sebum) içinde çoğalması ve artmış iltahapsal yanıt (inflamasyon)

P.acnes normalde ciltte bulunan bir mikroptur. P.acnes’in salgıladığı enzimler tıkanmış yağ kanalı içindeki yağları parçalar. Bu yağların parçalanması sonucunda serbest yağ asitleri ortaya çıkar. Serbest yağ asitleri yağ kanalı hücrelerinin yapısını bozar ve yağ kanalının tıkanmasına katkıda bulunur. Ayrıca iltihap oluşturan hücreleri çekerek artmış iltihapsal yanıta neden olur. Sivilcenin sert, kırmızı ve derin elemanları bu şekilde oluşur. Bazen iltihap şiddetli olur yağ kanalı parçalanır ve iltihap çevre dokuya yayılır. Bu durumda da sivilce iz bırakmaktadır.

Sivilce tedavisi için nasıl bir temizlik yapılmalıdır:

1. Sivilceye kirlilik yol açmadığı için aşırı yıkanmak ve keselemek faydalı değildir. Günde iki seferden fazla yıkanılmamalıdır. Daha fazla yıkanmak cildin doğal yapısını bozar, cildi kurutur, sivilceye eğilimli bölgeleri tahriş eder. Aşırı yıkanmak ciltten yağ salgılanmasını arttırarak yeni sivilce oluşumunu artırabilir.

2. Cilt temizliğinde aşırı ovalamak ve keselemek doğru değildir.

3. Tonik kullanılmak istenirse, alkol oranı yüksek olan ürünler kullanılmamalıdır. Alkol cildi kurutur. Bu da yağ kanallarından daha fazla yağ salgılanmasına yol açarak tahriş ve sivilceleri arttırır.

4. Yüze fazla ellenmemelidir. Cilt yüzeyinde normalde Propionibacterium acnes (sivilce oluşturan mikrop) zaten bulunur. Yağ kanalına girmediği müddetçe de zararsızdır. Yüze çok fazla ellemek, eli sürekli çenede tutmak bu bakterinin yağ kanallarına girişini kolaylaştırabilir.

5. Sivilceler elle veya herhangi bir aletle sıkılmamalı ve oynanmamalıdır. Bu tür hareketler yine deri yüzeyindeki Propionibacterium acnes’i derine iterek tahriş ve iltihabı arttırır. Ayrıca deride tahribat yaparak kalıcı izlere neden olabilir.

6. Egzersiz sonrası hemen duş alınmalıdır. Egzersiz esnasında terleme, ısı artışı ve giysilerin tahrişi ile bakterilerin yayılması için uygun ortam oluşur. Bu yüzden spor sonrası mümkün olduğunca hemen sonrasında duş alınmalıdır.

Sivilcede diyetin rolü :

Sivilce yiyecekler nedeniyle oluşmaz. Kısıtlayıcı diyetler derinizi düzeltmez. Uzun yıllar çikolata , yağlı gıdalar sivilce etkeni olarak suçlanmıştır. Ancak bilimsel olarak kanıt bulunamamıştır. Sivilce kendi kendine de iyileşmeler veya kötüleşmeler gösterdiğinden gıdalarda yanılgıya düşmemek gereklidir. Yinede böyle bir gözleminiz var ise bu gıdalardan kaçınmanız gerekir.

Sivilcede kozmetikler nasıl kullanılır?

Sivilceli kişiler göz makyajı, allık ve ruj rahatlıkla kullanabilirler. Yalnızca deri yüzeyine uygulanan fondöten ve pudranın uygun olması önemlidir. Eğer likit fondöten veya nemlendirici kullanıyorsanız yağsız ve su bazlı olaması gereklidir. Seçtiğiniz ürünün üzerinde non-comedogenic ve oil-free ibaresi olması uygundur. Bu tür ürünler geceleri mutlaka temizlenmelidir. Benzoil peroksid, salisilik asit, sulfur içeren kapatıcı deri losyonları sivilce lekelerini güvenle gizler. Pudralı yağsız ürünler kapatıcı olarak kullanılabilir. Saç spreyleri ve jelllerin yüze gelmemesine özen gösterilmelidir.

Sivilcenin iç hastalıklarıyla ilgisi var mıdır?

Çoğu kez sivilcenin karaciğer hastalığına bağlı olduğu düşünülür. Günümüzde sivilcenin iç hastalığına bağlı olmadığını biliyoruz. Sadece hormon bozuklukları ve kullanılan birtakım ilaçlar sivilceye neden olabilir. Kadınlarda böbrek üstü bezlerinin veya yumurtalıkların aşırı miktarda erkeklik hormonu (androjenler) üretmesi halinde sivilcelenme olabilir. Uzun süren, tedaviye yanıt vermeyen, saç dökülmesi ve tüylenmenin olduğu durumlarda dermatologunuz bu açıdan test isteyecektir.

Hangi ilaçlar sivilceyi artırabilir?

Tedavi amacıyla kullanılan bazı ilaçlar (kortizon, B12 vitamini, hormon ilaçları vb) sivilceye neden olabilir veya çoğaltabilir.

Stres sivilceye neden olabilir mi?

Stres sivilcenin ana nedenlerinden değildir. Ancak stresli dönemlerde bazı hormonların açığa çıkması nedeni ile sivilcelerin ortaya çıkmasına veya artışa sebep olabilir.

Güneşlenmenin ve solaryumun sivilce üzerine etkisi nedir?

Güneşin ültraviyole ışınlarının kurutucu ve bakterileri azaltıcı rolü bilinmektedir. Bu nedenle güneşlenme genellikle sivilceleri azaltır. Ancak bu yanıltıcı bir durum da olabilir. Aşırı güneşlenme sonrasında deri kendini zararlı ültraviyole ışınlarından korumak için kalınlaşır. Önce azalan sivilceler, derinin kalınlaşıp gözeneklerin tıkanması sonucu daha şiddetlenebilir. Solaryumda ültraviyole ışığı olup aynı etki mekanizmasına sahiptir. Günümüzde ültraviyolenin yaşlandırıcı ve deri kanseri yapıcı etkileri nedeniyle aşırı güneşlenmeyi tavsiye etmiyoruz. Yaz aylarında güneşten koruyucu kullanırken bu ürünün su bazlı ve yağ içermemesine özellikle dikkat edilmelidir. Sivilce çoğalmasına neden olabilir. Bazı akne hastalarında da tam tersi, yaz aylarında sivilce artışı olabilir. Bu durum terleme ile birlikte yağ salgının artmasının artışından kaynaklanmaktadır.

Cinsel yaşamın sivilce üzerine etkisi var mıdır?

Yapılan bilimsel çalışmalarda cinsel yaşamla sivilce arasında bağlantı kurulamamıştır. Sivilcelerin ergenlik çağında görülüp 20li yaşlarda sona ermesi ve bu dönemin de cinsel yaşamın başlamasına denk gelmesi böyle bir kanı yerleşmesine neden olmuştur.

Sivilce derecelendirmesi

Sivilce hafif, orta ve şiddetli olarak sınıflandırılır. Tedaviler Sivilcenin derecesine ve tipine göre yapılır.

Sivilce tedavisi genel bilgiler:

Sivilce etkili bir şekilde tedavi edilebilir ancak tedavi yavaş ilerler. Sivilce tedavisinde iyileşmeler 2. ayda başlar ve 4-8 ay arasında tamamen bir düzelme sağlanır. Özellikle ilk 1. ayda sivilcenin artması gibi durumlar söz konusu olabilir. Düzelmeler zaman alır. Eğer sivilceler 6-8 haftada iyileşmeye başlamadıysa tedavinin değiştirilmesi gerekir.

Sivilce tedavileri sivilcenin tipine göre belirlenir. Sivilce tedavisinde dışardan porların tıkanmasını engelleyen ve bakterileri azaltan A vitaminli veya benzoyil peroxidli krem, jel veya losyonlar önerebilir. Bu ürünler bazen kuruluk ve soyulma yaratabilir. Deriye sürülerek kullanılan antibiyotikler de vardır. Bunların kullanımı daha hafif sivilcelerdedir. Eğer geniş kırmızı ve derin sivilceleriniz varsa bunlara direk olarak içine kortizon enjekte edilerek hemen iyileşmesi sağlanabilir.

Ağız yoluyla antibiyotikler özellikle tetrasiklin, doksisiklin veya eritromisin orta ve şiddetli sivilcede kullanılırlar. Antibiyotikler kıl folikülündeki bakterileri azaltırlar. Bu da kızarıklıklar ve iltihaplanmaları azaltır.

Doğum kontrol hapları kadınlarda sivilceyi önemli derecede iyileştirdikleri gözlemlenebilir bu amaçla tedavi maksadıyla da kullanılırlar.

Dermatologunuz siyah noktacık beyaz yağ butonlarını ve iltihaplı kesecikleri özel aletlerle temizleyebilir. Ancak kendiniz bunlarla oynamamalısınız. Sivilceyi derinleştirerek daha fazla büyümesine ve iz bırakmasına neden olabilirsiniz

Kimyasal peeling (kimyasal soyma)

Son yıllarda peeling yani cilt soyma yöntemleri sivilce tedavisinde rol oynamaya başlamıştır. Peeling yönteminde uygulanan maddelere başlıca alfa- hydroxy asitler (glikolik asit, laktik asit, pyrüvik asit), beta- hydroxy asit (salisilik asit), Jessner’s solüsyonu( %95 ethanol (alkol) içinde resorcinol, salisilik asit ve laktik asit ) örnek verilebilir .

Alfa- hydroxy asitlerin % 5-20 aralarında ve beta- hydroxy asitin (salisilik asit) %2’lik krem, losyon ve jel şeklinde evde uygulamaya yönelik ürünleri mevcuttur. Sivilce tedavisine yardımcı olarak veya peeling tedavisi sonrası bakım amacıyla kullanılır. Ayrıca yağlı ciltlerde yağ kontrolü ve yağlanmanın getirdiği hafif sivilceleri geçirmek içinde önerilmektedir. Bu ürünler cildi soyarak yeniler , gözeneklerin temiz kalmasını sağlar ve böylece sivilceye engel olur. Beta hydroxy asit (salisilik asit) ayrıca iltihap dindirici özelliğe sahiptir.

Alfa- hydroxy asitlerin % 35-90 ve beta hydroxy asitin (salisilik asit) %20-30 yüksek konsantrasyondaki

formülleri ofis uygulamaları şeklinde tedavide kullanılır. Doktor kontrolündeki bu uygulamada asit solüsyonu deriye sürülür birkaç dakika beklenir ve daha sonra yıkanarak ciltten uzaklaştırılır. Bu uygulamalar 1-4 hafta aralıklarla yapılır. Hem sivilce tedavisi olarak hem de tedavi sonrası izlerin giderilmesi amacıyla uygulanmaktadır. Oldukça faydalı bir tedavi yöntemidir.

kaynak: Akne Tedavisi


Çatlakları Tedavi Etme Yöntemi

Ocak 7, 2010

Cilt çatlağı sık görülen bir rahatsızlıktır ve pek çok kişiyi estetik açıdan rahatsız etmektedir. Deride çizgisel incelme ve yara izi şeklinde belirti vermektedir. Cilt çatlakları, vücudun değişik bölgelerinde kilo artışı nedeniyle, derinin alt dokularında yoğun ve sürekli gerilme sonucu ortaya çıkmaktadırlar. Derinin gerilmesi derideki bazı hücrelerden kimyasal maddelerin ortaya çıkmasını tetiklemektedir. İşte Dermatologların tedavi yöntemi…

Hamile bayanlarda karın ve göğüslerde, vücut geliştirme çalışanların omuzlarında, ergenlik çağında ani gelişen vücut bölgelerinde ve aşırı kilo alanlarda oluşabilmektedir. Ayrıca uzun süreli ağız yoluyla veya sürerek kortizon kullanımı ve vücutta fazla kortizon üretilmesine neden olan Cushing hastalığında deri çatlakları gelişmektedir. Genetik faktörlerde önemli rol oynamaktadır. Ancak deri çatlaklarının oluşum mekanizması halen tam olarak anlaşılamamıştır.

Cilt çatlağı kadınlarda daha çok ortaya çıkmaktadır. Hamile bayanların %90’nında, ergenlik çağında genç kızların %70’inde, ergenlik çağında özellikle spor yapan genç erkeklerin %40’nda deri çatlağı görülebilmektedir. Cilt çatlaması daha çok ergenlik çağındakileri, hamile bayanları ve böbreküstü bezleri fazla çalışanları etkilemektedir.

Erken cilt çatlağı pembe renkli ve kaşıntılı, çizgi şeklinde deride kabarıklık şeklinde ortaya çıkar. Zamanla cilt çatlağı beyazlaşır ve deriden çökük hale gelir. Değişik uzunlukta ve 1- 10 mm genişlikte olabilir. Bazı çatlaklar zamanla hafifler ve kaybolabilir.

Hamilelerde karın ve göğüsler etkilenir. Ergenlik çağında, erkeklerde uyluk bölgesi ve kuyruk sokumu, kızlarda kalça ve göğüsler etkilenir. Ancak vücudun değişik bölgelerinde diz arkası, üst kol gibi görülebilir. Uzun süreli kortizon kullanımında, cilt çatlağı daha derin, geniş ve yaygın şekilde ortaya çıkabilmektedir.

İlaçla cilt çatlak tedavisi: Çatlak tedavisinde etkili olduğu bilinen ve deriye uygulanan maddeler

* Tretinoin
* C vitamini
* Glikolik asit

Lazer ile çatlak tedavisi: Cilt çatlağında uygulanan ve etkili olduğu belirtilen lazer ve ışık sistemleri uygulanırken, esmer tenli kişilerde deride lekeler kalabileceği için dikkatli olunmalıdır.

Cildi soymadan yenileyen lazerler ile çatlak tedavisi

Fraksiyonel lazerler

1450-nm diode lazer

1540 nm Erbium: Glass lazer

1320 mn Nd: YAG lazer

Pulsed –dye lazer (585-595 nm)

Q-switched 1064 nm Nd:YAG lazer

Long pulsed 1064 nm Nd:YAG lazer

LED

Cildi soymadan yenileyen lazer olmayan sistemler çatlak tedavisi

Plasma

Radyofrekans

kaynak: Çatlak Tedavisi


Botoksun Dezavantajları

Ocak 7, 2010

Gülme, kızma, şaşırma, gözleri kısma gibi hareketler sonucu yüzümüzdeki mimik kasları hareket eder ve buna bağlı olarak üzerindeki ciltte de kırışıklıklar oluşur. Yıllar içinde bu hareketlerin tekrarlanması sonucu ciltte oluşan kırışıklıklar kalıcı hale gelir. Bu nedenle estetik operasyonlara baş vurulur. Bunlardan biri de botoks. Botoks nedir, nasıl yapılır, zararları nelerdir?

Botoks Nedir?

Botoks uygulamasında kullanılan madde, Clostridium botulinum adlı bakteri tarafından salgılanan bir proteindir. Bu madde sinirlerden kaslara olan elektriksel iletiyi bloke ederek, uygulanan bölgedeki kasın fonksiyonunu geçici olarak azaltır veya yok eder. Kas fonksiyonunu kaybedip kasılamayınca, üzerindeki ciltte oluşan kırışıklıklar da azalır veya yok olur, ve bu dönem içinde cilt kendisini toparlama fırsatı bulur.

Botoks ne değildir?

Botoks bir mucize değildir. Yüzünüzde kalıcı olarak hiçbir değişiklik yapmayacaktır. Ayrıca sizi 20 yıl önceki görünümünüze de kavuşturmayacaktır. Botoks uygulamaları sadece yüzünüzün belli bölgelerindeki kırışıklıklarda düzelme sağlar.

Botoks hangi bölgelere uygulanır?

-Alın bölgesindeki yatay çizgiler,
-İki kaş arasında yer alan ve çatık kaş görünümüne yol açan çizgiler,
-Her iki kaş yan taraflarının yukarı kaldırılması
-Her iki göz yan tarafında yer alan ve yüz yaşlanmasını gösteren çizgiler ve kırışıklıklar ( kaz ayağı çizgileri ) ,
-Alt göz kapağındaki çizgiler ve kısık göz şikayetinin düzeltilmesi,
-Burun köküne yakın yer alan yatay çizgiler,
-Burun ucunun kaldırılması ,
-Gülerken üst dişetinin görünmesi,
-Üst ve alt dudaktaki dikey çizgiler ( sigara içimi çizgileri ),
-Dudak köşelerinin yukarıya kaldırılması ,
-Alt dudak ile çene arasındaki yatay çizgi,
-Çene cildinin daha pürüzsüz hale getirilmesi,
-Boyundaki yatay çizgilerin ve dikey bantların tedavisi,
-Eller, ayaklar, yüz ve koltuk altındaki aşırı terlemenin
tedavisi için Botoks kullanılabilir.

Botoks uygulaması pahalı mıdır?

Botoks uygulamaları estetik ameliyatlar ile kıyaslandığında çok daha ucuz bir uygulamadır.

Botoks Nasıl Uygulanır?

Botoks maddesi çok ince uçlu özel iğneler ile birkaç noktadan kas içine enjekte edilir. Uygulama esnasında hastayı rahatsız eden bir ağrı şikayeti oluşmaz. Tüm uygulama 10 dakika sürer.

Botoksun etkisi ne kadar sürer?

Botoks’un etkisi uygulamadan 3-7 gün sonra başlar ve bu etki üç-dört ay devam eder. Uygulamaların sayısı arttıkça Botoks’un etkisi 12 ay kadar devam edebilir.

Botoksun zararı var mıdır?

Botoks 15 yıldır estetik amaçlı olarak kullanılmaktadır. Kas hastalıklarında kullanımı ise çok daha eskiye dayanmaktadır. Bu süreler içinde Botoks’un hiçbir yan etkisi saptanmamıştır. Amerikan ilaç araştırma dairesi FDA’nın da onayladığı Botoks tüm dünyada yaygın olarak kullanılmaktadır.

Botoks bu konuda eğitim almış uzman doktorların uygulaması gereken bir ilaçtır. Aksi taktirde , hem etkisi tam olmayabilir hem de geçici göz kapağı düşüklüğü gibi problemler ortaya çıkabilir.

Botoksun riskleri var mıdır?

Bu konuda eğitim almış ve deneyimli bir uzman tarafından yapıldığında botoks uygulamasının riskleri yok denecek kadar azdır. Uygulamadan sonra geçici baş ağrısı görülebilir. Çok nadir olarak genellikle yanlış uygulamaya bağlı kısa süreli göz kapağı düşüklüğü görülebilir.

Botoks uygulamasından sonra dikkat edilecekler

Botoks uygulamasından hemen sonra yüz yıkanabilir ve her türlü makyaj ürünü kullanılabilir. botoks uygulamasından sonra, enjeksiyon yapılan bölgelere iki gün masaj yapılmamalı, özellikle makyaj temizlenirken o bölgeler fazla ovuşturulmamalıdır. Yine iki gün için aerobik, step gibi egzersiz programlarına ara verilmelidir.

kaynak: Botoksun Zararları


Gastrit ve Belirtileri

Ocak 4, 2010

Gastrit midenin iç yüzünde bulunan mukoza tabakasının iltihaplanmasıdır. Erişkinlerde ileri yaşlarda olmak üzere tüm toplumda sık görülen bir rahatsızlıktır. Çoğunlukla kronik (müzmin) gastrit görülür. Peki gastrit belirtileri nelerdir, nasıl oluşur? tedavi yöntemi nasıl uygalanır? mideye zarar verecek besinler nelerdir? Hepsi haberimizde gizli…

GASTRİTİN NEDENLERİ
Şimdiye kadar bilinenler en önemli faktörlerin arasında, kronik H. pylori enfeksiyonu dikkat çekmektedir. Bütün dünyada bu bakteriye rastlanır. Gelişmekte olan ülkelerde en yüksek enfeksiyon oranına sahip hastalık yapan bir bakteridir. Amerikalı yetişkinlerin yüzde 50‘sinde görülmektedir. Yalnız bu bakterinin, çocukluk döneminde alındığı ve vücutta yıllar boyunca barındığı düşünülmektedir.
Beslenme alışkanlığı, gastrit oluşumunda önemli bir faktördür. Kötü beslenme, alkol kullanımı, doğrudan mide yüzeyini tahriş ederek gastrite neden olabilir.
Sigara kullanmak, mide üzerinde etkili olan siniri uyararak asit salgısını arttırır. Fazla asit gastrite sebep olur.
Gastrite sebep olan önemli faktörlerden biri de strestir. Stresli kişilerde asit fazla salgılanır. Gastrite yakalanma riski artar.
Bazı ilaçlar mideyi tahrip edebilir. Aspirin gibi asidik ilaçlar, romatizma ilaçları olarak kullanılan ağrı kesiciler, mideye zarar verir. Ayrıca böbrek ve karaciğer yetmezliği, solunum güçlüğü gibni rahatsızlıklar sonucu gastrit gelişebilir.

GASTRİTİN BELİRTİLERİ
Gastrit aniden oluşan, akut ve sürekli kronik olmak üzere ikiye ayrılır.
Kronik gastrit, genelde çok az belirti verir ya da belirti vermeden seyreder. Uzun süren mide iltihabı vardır. Karnın üst tarafında ağrı, mide bulantısı, kusma meydana gelebilir. Geğirti, iştah azalması, şişkinlik görülebilir.
Akut gastritte, midede yanma, basınç ve ağrı görülür. Hasta, aç karnına ağrının arttığını belirtebilir. Bulantı ve kusma, kronik gastritte olduğu gibi akut gastritte de vardır. İlaç ve alkol, mide yüzeyinde yaraya neden olur. Bu yaraların kanaması sonucu, mide asidi kanla karışabilir ve kusarken koyu renk bir kan gelir. Yine akut gastritin ağırlaştığı durumlarda dışkı siyahlaşır.

GASTRİT TANISI NASIL KONUR?
Öncelikle, bir gastroenterologa ya da dahiliye uzmanına başvurmanız gereklidir. Hastalığın tanısını koymak için, hastanın öyküsünü dinlemek yeterli olabilir. Özellikle gençlerde, ilaç tedavisi ile mide asidi azaltılmaya çalışılır.
Kırk yaşını geçmiş kişilerde, teşhis koymak için endoskopi yöntemi uygulanır. Hastanın midesine, ucunda kamera olan ince bir boruyla girilir. Tv gibi bir ekrandan, doktor hastanın midesini görür ve midede sorun varsa teşhisi koyabilir. Etkili ve güvenilir bir yöntemdir. Dil kökü ve küçük dil, spreyle uyuşturulur. Böylece hastanın midesi bulanmaz ve endoskopi yapmak kolaylaşır. Gerekirse tanı için hastadan parça alınır ve mikroskopik olarak incelenir.

GASTRİTİN TEDAVİSİ
Öncelikle şunu bilmek gerekir; gastrit, daha kötü sonuçlara yol açabilen bir hastalık olduğundan mutlaka tedavi edilmelidir. Daha sonra eğer, gastritin sebepleri arasında bakteri yoksa tedavide, mide asidini azaltıcı ya da asidin etkisini yok edici ilaçlar hastaya verilir. Bu ilaç tedavisiyle birlikte, diyet tedavisi uygulanır. Midenin yüzeyini tahrip etmeyecek yiyeceklerle beslenmek gerekir. Eğer hasta, sigara ya da alkol kullanıyorsa, bunların bırakılması şarttır.
Gereksiz ilaç kullanımı, ağrı kesiciler, aspirin gibi ilaçlar mide asidini arttırır. Hastaya, bu ilaçları kullanmaması tavsiye edilir.
Son yıllarda, gastritin nedenleri arasında H. Pylori adındaki bakterinin olduğu bilinmekte ve bu yüzden bu tedavilerin yanında, bakterileri yok edici antibiyotik tedavisi uygulanmaktadır.

MİDE RAHATSIZLIKLARINDAN KORUNMAK İÇİN NELER YAPILABİLİR?
Doktorlar, az ama sık yemek yemenin daha faydalı olduğunu düşünüyorlar. Fazla yemek yemek, midede yanma hissini arttırır. Mide yedikçe genişleyen bir organdır. Ayrıca, geceleri yemek yerseniz, mide gece boyunca çalışmaya devam eder ve yorulur. Sindirimin gerçekleşmesi için en az 3 saat gerekir. Bu yüzden uyku ve yemek arasında en az bu kadar süre olmasına dikkat edin.
Lokmalarınızın küçük olması, sindirimi kolaylaştırır ve midenin ağırlık hissini azaltır. Çiğnemeden besinleri yutmak sindirimi de zorlaştırır ve şişkinliğe sebep olur.
Çok sıcak ya da çok soğuk besinlerle beslenmek, ayakta ya da hızlı yemek mideye zarar verir. Ilık besinler tercih edilmeli ve yemeğe daha fazla vakit ayırılmalıdır.
Yemekten hemen sonra ağır egzersiz yapmak ya da uzanmak mide sıvısının, yemek borusuna çıkmasına neden olur. Mide sıvısı da asidik olduğundan yemek borusunda hasara neden olabilir.

HANGİ BESİNLER MİDEYE ZARAR VERİR?
Kafeinli içecekler ( kahve, kola, çay ) mideye zarar verir.
Asitli içecekleri, ki portakal suyu da buna dahil, midesi hassas olanların içerken dikkat etmeleri gerekir. Gerekirse bir miktar su katılmalıdır.
Yağlı yiyecekler, (örneğin kızartma) mideyi çok yorar. Hazmetmesi zordur. Çok fazla yememeye özen gösterilmelidir. Ayrıca, soğan da mide asidini arttıran bir besindir. Mide rahatsızlığı olanların fazla yememesi gerekir. Gastritli hastalara, çikolata yemesi pek tavsiye edilmez. Çünkü, çikolatada yağ ve kafein miktarı fazladır. Bunların dışında, alkol kullanmak (özellikle aç karnına) mide yanmasına neden olur.

kaynak: Gastrit Nedir